Rengârenk çiçekleri, bin bir çeşit türü ile mitolojide sık sık adı geçen çiçek lale.
Çanağının dimdik ayakta duruşundan dolayı şiirlerde de sık sık kullanılan, dinin kutsal çiçeği, baharın gelişinin ve yeniden dirilişin müjdecisi; Lale
Lale, zambakgiller familyasından Tulipa cinsini oluşturan güzel çiçekleri ile süs bitkisi olarak yetiştirilen, soğanlı, çok yıllık otsu bitki türlerinin ortak adıdır.
Asıl vatanı orta Asya olduğu ve Anadolu’ya Türkler tarafından getirildiği sanılmaktadır. Anadolu'dan İstanbul’a ulaşan mana yüklü çiçek.
Yunan mitolojisinde lale; Afrodit’in sevgilisi Adonis,6 ay Afrodit’in yanında yani yeryüzünde;6 ay ise Persephone’nin yanında, yani yeraltında yaşayan bir tanrıdır. Adonis yeraltına girdiğinde yaz biter, kış başlar, yeryüzüne çıktığında ise toprakların bereketi tekrar gelir ve ilkbahar başlar. Afrodit’in Adonis’e olan aşkını kıskanan tanrıların yolladığı korkunç yabandomuzu, yakışıklı Adonis’i kasığından yaralayarak öldürünce yarasından akan kanın suladığı toprakta kırmızı renkte Manisa lalesi (Anemon)bittiğine inanılmakta.
Doğu kültüründe ise, bir yaprağın üzerindeki çiğ tanesine yıldırım düşmüş ve alev alan yaprak o haliyle donup kalarak laleye dönüşmüş...
Lalenin göbeğindeki siyahlık da, yıldırımdan kalan yanık izidir.
Ya da bir başka inanışa göre Hz. Adem’in cennetten kovulduğunda yere düşen kanlı göz yaşlarıyla yeryüzünde bitmiştir.
Ne olursa olsun tarihte büyük önemi vardır lalenin. Perslere kadar giden çok eski bir tarihi de vardır lalenin, çiçek deyip geçmemek gerekir bir devre adını bile vermiştir. Lale Devri...
Lale Devri.
Osmanlıda Batılaşma yönünde ilk adımların atıldığı Lale Devri adını dönemin yaşam biçimini simgeleyen lale çiçeğinden almıştır.
1718 yılında imzalanan Pasarofça Antlaşması ile başlayıp 1730 yılındaki Patrona Halil isyanı ile sona eren Lale devri tarihe adını yazdırmıştır.
Lale Osmanlıda Edebiyatta, tezhipte, minyatürde, padişahların ve sultanların kullandığı takılarda ve giydikleri kaftanlarında da sıkça kullanılmıştır. Şairlere ve zanaatkârların ilham kaynağı olmuştur.
17.Yüzyılda Osmanlı’da Edirne’den Mardin’e kadar birçok şehirde lale bahçeleri vardır.
Bir devre adını veren lalenin İstanbul’dan ilk yolculuğu Viyana’ya oradan Hollanda’ya ve ardından Kanada’nın başkenti Ottowa’ya geçmesiyle lale tüm Dünya’da tanınır hale gelmiş, Lale soğanı yetiştirmek dönemin en çok para kazandıran mesleği bile olmuştur
Laleler yetiştiriciler ve renklerine göre farklı isimlerle anılmıştır. Cüce moru, pabuçcu lalesi vb. gibi isimleri vardır.
Laleyi şiirlerinde ilk kullanmaya başlayan kişinin Mevlana Celaleddin-i Rumi olduğunu biliyor musunuz?
Mevlana’nın Rubailer ’inden örnek:
“Sevgilinin, yüzlerce ilkbaharın gül bahçesine benzeyen yüzünü görmezsem, lale gibi gönlüme ateş düşer yanar kararırım.”
Şiir de lale;
Lale divan şiirinde kendi adından sıkça duyurmuştur. Sevdiklerinin al yanaklarını laleye benzetir şairler. Aşk acılarını lalenin narinliğine bağlarlar. “Güzeller güzeli olmaları da ikisinin ortak özelliğidir; sevgili ile lale... Sevgili kıskanılır, sevgiliye yoğun ve yakıcı özlem duyulur. Lale hassastır ve ömrü kısadır, tüm güzellikler gibi. Lale emek ister tüm aşklar gibi.”
Lale, güzelliği ve zarafeti ile insanlar ve kültürler arasında köprü vazifesi görür.
Kültürümüzde lale “Bir çiçeğin ötesinde her şey” olarak geçer.
Ancak 19.Yüzyılda İstanbul lalesi çeşitleri kaybolmaya başlamış, İstanbul’a has bir sevda olan lale zaman içinde tamamen unutulmuş, değerini ve önemini kaybetmiştir.
Laleye sahip çıkmak ve ona eski değerini, önemini kazandırmak adına 2006 yılından bu yana her yıl düzenlenen ”İstanbul Lale Festivali ”ile eski geleneklere göre düzenlenen bahçeler, korular ve parklar görsel birer şölen oluşturmakta. Bu yılda dünyanın en büyük canlı lale halısı Sultanahmet Meydanı’nda sergileniyor.
İstanbul Lale Festivali 6-30 Nisan arasında lale sevdalılarını bekliyor. Bu görsel şöleni kaçırmamak lazım dedik.
İstanbul bizi çağırdı.
Kalın sevgiyle.
O zaman
“İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Bir kuş çırpınıyor eteklerinde;
Alnın sıcak mı değil mi, biliyorum...”Orhan Veli